Meditasyon
Kendinle Olmak, Meditasyondur.
Meditasyon, Yaşamla ve kendimizle olan bağlanmanın en etkili unsurlarından biridir ve temel bir kaynaktır. Bir seans sırasında meydana gelenleri meditasyon yoluyla bütünleştirebiliriz. En derin içgörüler, zihin sessiz olduğunda ve dingin ve sessiz olan gerçek özümüzle bağlantıya geçtiğimizde ortaya çıkar. Meditasyon sırasında elde edilen kendini gerçekleştirme deneyimlerini asla başkası bize veremez. Meditasyon, aynı zamanda sinir sistemine de sakinleşmesi ve dinlenmesi için bir şans verir. Bu, özellikle yoğun bir nefes seansından sonra gereklidir.
Biz insanoğlunun iki temel arzusu, sevme ve sevilme arzusu ve anlama ve anlaşılma arzusudur. Bunlar doğaldır ve içimize içlemiştir. Bu arzular nedeniyle çoğu zaman yaşamın gerçek çağrısına kulak vermekten taviz veririz. Meditasyon ve kendi kendimize yaptığımız bilinçli çalışmalarda, bu arzuları serbest bırakır ve sevinç,
özgürlük, kendine hakim olma, kendini ifade etme ve nihai olarak iç huzur ve sessizliğe geri döneriz.
Osho meditasyon ile ilgili olarak şöyle der:
“İçe döndüğünüzde, meditasyon başlar. Meditasyon neşeli bir halde tek başına olabilmektir, kendi kendinle mutlu olabilmek, arkadaşlık edebilmektir. Kendinle olmak meditasyondur. Meditasyonda bir diğerine gerek yoktur; yalnızlığın acısı değil, tek başınalığın sevincidir meditasyon…Doğuda meditasyon anlayışı Batıdan daha farklıdır. Batıda meditasyon, tefekkürdür; Tanrı üzerine meditasyon, gerçek üzerine meditasyon, sevgi üzerine meditasyon…Doğuda meditasyonun tamamen farklı bir anlamı vardır; Batıdaki anlamının tam tersi. Doğuda meditasyon zihinde hiçbir obje, hiçbir içerik olmamasıdır; bir şey üzerine derin düşünmek değil, her şeyi bırakmaktır; neti neti, ne bu, ne de o. Meditasyon benliği tüm içerikten boşaltmaktır. İçinizde hareket eden bir düşünce olmadığında, dinginlik vardır; bu dinginlik meditasyondur. Bilincinizin gölünde tek bir dalga dahi oluşmaz; o sessiz göl, mutlak dinginlikteki göl, işte meditasyon odur. Ve o meditasyonda gerçeğin ne olduğunu bileceksiniz, sevginin ne olduğunu bileceksiniz, tanrısallığın ne olduğunu bileceksiniz.” OSHO
Gerçek meditasyon
Gerçek meditasyonun yönü, hedefleri veya yöntemi yoktur. Tüm yöntemler belirli bir zihin halini yakalamayı amaçlar. Tüm zihin halleri sınırlıdır, geçicidir ve koşulludur. Bu hallerin cazibesine kapılmak sadece esarete ve bağımlılığa yol açar. Gerçek meditasyon, ezeli bilinçlilik halinde kalmaktır.
Dikkat algı nesneleri üzerinde yoğunlaşmadığında gerçek meditasyon bilinçte spontane olarak ortaya çıkar. İlk meditasyon yapmaya başladığımızda, dikkatinizin sürekli bazı nesnelere odaklandığını fark edersiniz: düşüncelere, bedensel duyumlara, duygulara, anılara, seslere, vs. Bunun sebebi, zihnin nesneler üzerinde odaklanmaya ve toplanmaya şartlanmış olmasıdır. Ardından zihin dürtüsel olarak, farkında olduğu şeyi (nesneyi) mekanik bir şekilde ve çarpıtarak yorumlar. Sonuçlar çıkarmaya ve geçmiş şartlandırmalara göre varsayımlarda bulunmaya başlar.
Gerçek meditasyonda vurgu farkındalığın kendisi olmak üzerinedir; nesnelerin farkındalığı değil, ezeli farkındalık olarak kalmaktadır. Ezeli farkındalık (bilinçlilik), tüm nesnelerin belirip kaybolduğu kaynaktır. Farkındalığın içine, dinlemenin içine doğru yavaş yavaş gevşediğinizde, zihnin dürtüsel olarak nesneler etrafında toplanması azalacaktır. Varlığın sessizliği, orada dinlenmesine ve ebediyen kalmasına kucak açan bilince daha açık bir şekilde katılır. Herhangi bir hedef veya beklenti olmaksızın açık bir anlayış ve kabule dayalı yaklaşım, sessizlik ve dinginliğin doğal durumunuz olarak ortaya çıkmasını kolaylaştıracaktır.
Sessizlik ve dinginlik, bir hal değildir ve dolayısıyla üretilemez veya yaratılamaz. Sessizlik, tüm hallerin belirip kaybolduğu bir “hal”sizlik halidir. Sessizlik, dinginlik ve farkındalık birer hal değildir ve asla kendi bütünlükleri içerisinde nesneler olarak algılanamazlar. Sessizliğin kendisi, biçim veya vasıflar olmaksızın ebedi tanıktır. Daha derin bir şekilde tanık olarak kaldığınızda, tüm nesneler kendi fonksiyonlarını üstlenir ve farkındalık zihnin dürtüsel olarak nesneler üzerinde toplanması ve özdeşleşmesinden bağımsız hale gelir ve “anda varoluş” olan doğal “hal”sizlik haline geri döner.
O halde basit olmakla birlikte derin bir soru olan “Ben Kimim?” sorusu, benliği, ego-kişiliğin bitmek bilmeyen zorbalığı olarak değil, ancak nesnesiz Var Oluş Özgürlüğü “Ezeli Bilinç” olarak ortaya koyar; o Ezeli Bilinç ki tüm haller ve tüm nesneler bu bilinç içerisinde Ebedi Doğmamış Benliğin tezahürleri yani SEN olarak gelir ve gider.